Kadirli
|
|
Kadirli topraklarının %30´unu ilçenin adıyla anılan Kadirli Ovası, geri kalan % 70´ini Orta Toros dağlarının dağlık ve tepelik alanları oluşturur. Yüzey şekilleri ovalık, eşik ve dağlık olmak üzere üç üniteden oluşur. Fakat biz burada eşik (tepelik) ve dağlık bölgeyi birlikte veriyoruz.
Yumuşak ve yağışlı bir kış; kurak, sıcak ve uzun bir yaz, geçiş mevsimlerinin (ilkbahar ve sonbahar) yaz lehine, kısa ve nispeten çelişkili oluşları; sene içinde kapalı, bulutlu ve yağışlı günlerin azlığı, açık havaların çokluğu, Akdeniz ikliminin genel nitelikleridir. Bu iklimi, adını taşıdığı Akdeniz´in genişliği, paralel dairesi üzerindeki durumu, ve batı-doğu doğrultusunda 3800 km´yi bulan uzunluğu, güneyinde ve kuzeyinde hüküm süren iki büyük iklim grubunun, yani güneydeki çöl ve kuzeydeki sert kara ikliminin karşılıklı etkileri, bunların denize doğru sokulmaları, kendisini çeviren arazi şekilleri gibi birtakım etkiler oluşturur.Avluk sırtlarından itibaren asıl dağlık kısım başlar. Bu silsile; Dedenin Dağı, Damırhan, Gödenin Dağı, Yarım Velinin Dağı, Heçkeren, Elmalı Kayseri sırtları (Doncu-nun Dağı), Kocadağ, Kuşkayası, Karadağ(Karaüce), Ücenin Dağı, Çal (1150) Ücedağı (1750) Çiçeklidere Dağları (1800) Diniker (916) Akarca Tepesi (650) Sülemiş Tepesi (148 m.) Karatepe (638) Maarif Ormanı (158) Yanık Tepe (180) Domuzlu Tepesi (195) Tapu Tepesi (250).Kadirli, Akdeniz iklim kuşağında bulunduğu için, Kadirli Ovası´nın kuzeyinde bulunan yüksek ve kar yağışlı alanlar bir tarafa bırakılırsa, ilçe topraklarının büyük bir kısmında, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi görülür. Ayrıca yüksekliği 700-800 metre olan tepelik alanlarda Akdeniz ikliminin karakteristik bitkisi olan maki bitki topluluğu hakimdir. Daha kuzeyde Avluk sırtları, Çaldağı, Akkoca ve Alasırt hattından başlayarak yerini dağlık kesimebırakmaktadır.Dağlık kesim, güneyden kuzeye doğru Akdeniz ikliminin gittikçe etkisinin azaldığı ve yüksekliğin etkisine bağlı olarak kışın kar yağışlarının fazlalaştığı, yaz aylarında ise serin geçen bir iklime sahiptir. Bu yüzeden ilçe topraklarının kuzeyinde bulunan dağlık kısımlarda, maki bitki örtüsü 700-800 metreden itibaren yerini önce yayvan yapraklı bir orman örtüsüne, daha sonra ise 1400-1500 metreden sonra iğne yapraklı ormanlara bırakmaktadır. İğne yapraklı ormanlar, yüksekliği 2000 metreye ulaşan Turna, Akçadağ, Kabaktepe, Toklu, Yoğurtyemez, Oğlakkaya ve Mazgaç dağlarında geniş alanları kaplamaktadır.
Kadirli´nin, yüzey şekilleri itibariyle değişiklik göstermesi iklimini de etkiler. Ovalık kesimde yazları, sıcak ve kurak; kışları, ılık ve yağışlı geçmektedir. Tepelik alanlar ise, ovaya göre yazları daha serindir. Dağlık kesimde yayla iklimi görülür. Bu kesim kışları soğuk, yazları serindir. Bu yüzden dağlık kesimin hemen hemen tamamı yaylalık olarak kullanılır.Kadirli´de Akdeniz iklimi, Keşiş vadisinde Nürfet ve Karapınar, Kesik vadisinde Çiçeklidere köy merkezine kadar, Savrun vadisinde Kalealtı ve Heçkeren dolaylarına kadar uzanır. Buralarda Akdeniz ikliminin en belirgin bitkileri olan narenciye, zeytin, nar incirin doğal olarak yetiştiği görülür.
YAĞIŞ
SICAKLIK
Kışların ılıklığı ve kısalığı, yazların sıcaklığı ve uzunluğu, bu iklimin en belirgin özelliğidir. Yaz mevsiminin sıcaklığı ve kuraklığı sonbaharın ilk yarısına kadar uzanır. Fakat bu sıcaklık, havaların dönmesiyle Eylül ayından itibaren gitgide azalır.En soğuk ay ocak, en sıcak aylar ise temmuz ve ağustos´tur. Kuzeydeki kara ikliminin etkisiyle bazen kış aylarında ısının sıfırın altına düştüğü ve bundan dolayı "don" olayı görülebilir. Bu olay, turunçgillerin ve kış sebzelerinin donmasına yol açabilir. Bunun yanı sıra kuytu yerler ve kışın ılık geçen dar arazi kesimleri de vardır.Isının sıfırın altına düştüğü zamanlarda birikinti suların donduğu görülür. Halk buna "kırağı" ya da "kıranı", düşen çiğlerin donmasına da "persek" demektedir.Kadirli ve çevresinde, ilkbahar genellikle şubat ayının ikinci yarısında başlar. Bazı yıllar meyve ağaçları, ocak ayının sonlarında veya şubat ayında çiçek ve yaprak açar. Halk buna "yalancı bahar" olarak değerlendirir. Çünkü şubatın sonunda ya da mart ayında kuzeyden gelen soğuk hava dalgası bölgeyi etkileyebilir. Uzun sürmeyen bu durum, aylık sıcaklık ortalamasını pek etkilemez. Bölgemizde genel olarak şubat ayı ortaları bahar başlangıcı sayılabilir. Bu durum ise kültürümüze yansımış, halk şairimiz Karacaoğlan´da :
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar"
SAVRUN
İlçenin ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir yeri vardır. Mazgaç ve Kartallık dağı eteklerinden 7-8 tane göz suyu birleşerek "Savrun Gözü" nü oluşturur. Delihöbek ve Harmankaya eteklerinden çıkan Hamam ve Enişdibi suları, Ziyaretdağı eteklerinden çıkan Zingir suları, Beyoluğu çatında Savrun´a karışır.Güneye doğru ilerleyen Savrun; Çelten, Dokurcun, Bostanlık, Soğucak-Deligöz, Alidere-si, Tuvaras, Elmacık, Fatma deresi, Kırkpınar, Göğbüğet, Evrengözü, Kalealtı ve Balıklağa sularını alarak Kadirli´de ovaya iner.Ovada Savrun´un iki kere yatak değiştirdiği bilinmektedir. Önceleri Halitağalar-Çınar-Öksüzlü-Aşağı Çiyanlı´dan geçerek Sumbas´la birleşirdi. 1874´ten sonra Savrun bugünkü yatağında akmaya başlar. Bu tarihte Enver Bey´in açtırmış olduğu çeltik arkı, bu yatağın ve Akçasaz bataklığının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tozlu köyü güneyinde Sumbas´la birleşirken 1960´tan sonra su baskınını önlemek için, doğuda Ceyhan ırmağına bağlandı. Yaklaşık 110 km. uzunluğundadır. Hasan Dede mevkiinde Savrun üzerine bir regülatör yapılmıştır.
Kesik, Bağdaş eteklerinden kaynaklanarak "Çiçeklidere" ismini alır. Kesnesur yaylasından çıkan Kesnesur deresini Esenli köyünde alır ve Çiçekli deresi adıyla güneye akmaya devam eder.Taşköprü civarında Manız dağı eteklerinden çıkan Kesik suyu ile birleşir ve buradan itibaren "Kesik" adını alır. 1968´de tamamlanan Kesik-Mehmetli Barajı bu suyun üzerine yapıldı. Barajdan sonra, Buzağı dağı eteklerinden çıkan Kölete deresini alır. Ak köprü ile Çukur köprü arasında Sumbas suyu ile birleşir.Kesik suyu yaz aylarında azalarak Mehmetli´nin Ebu Huni mevkiinde batar ve Hardallık köyü yakınından çıkar. Bu yüzden suyun akışında kesiklik olduğu için Kesik Suyu denmiştir.
Doğu Çukurova´nın can damarı olan Ceyhan ırmağı, Kadirli´nin en büyük sınır suyudur.En büyük gözü, Elbistan yakınlarından çıkar. Elbistan havzasının Göksün, Hurma, Söğütlü, Til sularını alarak güneye yönelir. Berit, Koç ve Engizek dağları arasından geçerek Ahır Dağının batısındaki Menzelet Barajına ulaşır. Kahramanmaraş´ın batısında Aksuyu alarak batı yönünde kıvrımlar yaparak ilerler. Geben havzası ve Çınarpınar dağlarının Körsulu deresini de alarak tekrar güneye yönelir ve Sır Barajına ulaşır. Berke dağı civarında güneybatıya yönelerek, inşaat halindeki Berke Barajına gelir. Buradan batı yönünde ilerleyerek Aslantaş Barajına ulaşır. Buradan da güneye yönelerek Cevde-tiye´ye gelir. Kesmeburnu-Cevde-tiye arasında tekrar batıya yönelerek ovaya iner. Batı istikâmetinde ilerleyerek Anavarzanın güneyinde Savrun ve Sumbas kollarına alarak tekrar güneye yönelir. Mercimek doğusundan geçerek kendi adını taşıyan Ceyhan ilçesine ulaşır. Kıvrımlar yaparak Misis´te Yüreğir Ovası´na iner Yeşilköy ve Bebeli civarında1 yay çizerek doğuya yönelirve bilinen deltasını oluşturarak İskenderun körfezine dökülür.
KEŞİŞ (ÇAYIR) SUYU
Bu su, Kadirli-Andırın arasında bir sınır suyudur. Bu en büyük gözü Diril eteklerinden doğan Büğeme gözüdür,Kuzey güney istikâmetinde ilerleyen bu su Yeşildere, Değirmendere Canbaz deresi ve Tahta deresi gibi sularla beslenerek Karap mevkiine iner. Burada Karapınar gözlerini ve Andırın´dan geln Karasu´yu alarak güney yönünde ilerler. Mürfet´in altında Zindağan´dan gelen Ballık deresi ve Nürfet gözlerini alır. Kesim mevkiinde Andırın´dan gelen Ayvacık veya Başdoğan deresini alarak Aslantaş Barajına ulaşır.Kesimliler, "Keşiş" adının Kerem ile Aslı hikayesinden geldiğini rivayet etmektedirler.
SUMBAS BUCAK SUYU
Bu su, Kadirli-Kozan arasında bir sınır suyudur. Kadirlinin kuzeybatısında Diniker dağının güney eteklerinden çıkar, akköprü ve Çukurköprü arasında suyunu alır. Hacılar köyünün doğusunda, Anavarza kuzeyi Alapınar suyunu da alarak, Anavarza´nın 8 km güneyinde han ırmağına karışır.Akköprü, Çukurkö Anavarza yakınlarındaki Çarşıntı köprüsü Romalılardan kalmadır.
Aslantaş Barajı
Aslantaş Barajı ve Hidroelektrik Santralı, Aşağı Ceyhan Projesinin kilit yapısıdır. Bu proje 60 km uzunluğunda taşkın şeddeleri, sulama ve drenaj şebekesi ve şebekeye bağlı servis yollarından oluşmaktadır.Aslantaş Barajı, Kadirli´ye bağlı Karatepe köyü yakınlarında olup adını yöredeki tarihî "Aslantaş" harabelerinden almıştır.Aslantaş Barajına Kadirli ve Osmaniye´den asfalt yolla ulaşmak mümkündür. Baraj Kadir-li´ye 25, Osmaniye´ye 30 km uzaklıktadır.
Aslantaş Barajı enerji, sulama ve taşkınları kontrol amacıyla yapılmıştır. 1975 yılında başlayan inşaat, 1984 yılında tamamlanmıştır. Toprak dolgu tipinde olup gövde dolgu hacmi 8 milyon m3 tür. Barajın temelden yüksekliği 95 metre, göl hacmi ise 1150 hm3 (1.150 milyar m3) tür.Projenin başlangıcında 97.000 hektar arazinin sulanması amaçlanırken bugün 150.000 hektar arazinin sulanması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.Aslantaş Barajı hidroelektrik santralından yılda 605 milyon kilovat saat enerji üretimi yapılmakta ve 35 bin hektar arazi taşkınlardan korunmaktadır.
MEHMETLI - KESIKSUYU BARAJI
Kadirli´nin Mehmetli köyü yakınlarında inşa edilmiştir. Kesiksuyu üzerinde yapıldığı için, Kesiksuyu Barajı da denilmektedir. Baraj, Kadirli´ye 20 km uzaklıkta olup asfalt bir yolla bağlıdır.Mehmetli Barajı, sulama amaçlı olarak yapılmıştır. Barajın inşaatına 1965 yılında başlanmış ve 1971 yılında tamamlanmıştır.Baraj toprak dolgu tipinde olup dolgu hacmi 6,5 milyon m3 tür. Aktif hacmi ise 56 milyon m3 tür. Barajın temelden yüksekliği 78.70 metre, suladığı alan 8760 hektardır. Halen inşaatı devam eden Kesiksuyu-Savrun Projesinin tamamlanmasıyla barajın sulayacağı alan daha da genişleyecektir.
KESİKSUYU - SAVRUN PROJESİ
Proje, Kadirli´nin batısında, Kadirli Ovasında, Savrun Çayının sağ ve sol sahilinde, "Aşağı Ceyhan-Aslantaş Projesi Cevdetiye Sağ Sahil Sulaması" (ASO) sağ sahil ana kanalı doğusunda yer almaktadır.Proje sahasının su kaynağını, Mehmetli Barajı, Savrun Çayı ve Cevdetiye Sağ Sahil Ana Kanalı (ASO) oluşturmaktadır.Toplam 7544 ha (75 440 dönüm) sulama sahasının 4965 ha´ı (49 . 650 dönümü). Savrun Çayı üzerinde inşa edilen Savrun Regülatöründen suyunu alan sağ ve sol sahil kanalları ve Kesiksuyu Barajından gelen isale kanallarının takviyesi ile cazibeli olarak, Cevdetiye Sağ Sahil Kanalından (ASO kanalı) suyunu alan Hemite Pompa İstasyonu ile 2579 ha(25.790 dönüm) sahada pompajlı olarak sulanacaktır.
Bodrum Kalesi olarak da tanınan Hierapolis-Kastabala'da M.Ö. I. yüzyılın ikinci yarısından M.S. takriben 17 yılına kadar yerli Kilikya krallarının hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bu kralların en meşhurları I. Tarkondimotos (ölüm tarihi M.Ö. 31) ile II. Philo-pator (ölüm tarihi M.S. 17) olup her ikisinin de kendi adlarına sikke bastırdığı bilinmektedir. Bodrum kalesinin kuzeyindeki Baba-oğlan Kalesi'nin de bu krallardanbiri tarafından yaptırıldığı, hatta buradaki kaya rölyefinin Tarkondimotos'a ait olabileceği Prof. Dr.H.Th. Bossert tarafından tahmin edilmektedir. Yine Bossert'e göre bu rölyef, Hitit üslûbunu hatırlatmaktadır.Tarkondimotos, Oktavi-anus'a karşı savaşan Marcus Antonius tarafından Actium deniz savaşında öldürülmüştür. Octavianus zamanında affedilen bu kent, Augustus'un ölümünden önce imparatorluğa dahil edilmiştir.Kastabala'da bulunan tanrıça Artemis kültü ve kültün tapınağı, bu kentin antik devir tarihinde büyük rol oynamasına sebep olur. Her yıl düzenlenen kült törenlerine Ceyhan nehri kıyısında bulunan bir çok kent katılırdı. Bu kült törenlerinin en büyük özelliği, rahibelerin kor haline gelmiş kızgın közlerin üzerinden çıplak ayakla yürümeleriydi.Kent, imparator Valerian döneminde Hierapolis-Kasta-bala ya da "Pyramus kenarındaki Hierapolis" adıyla anılmaktaydı. M.S. 260 yılında Sasani Kralı I. Şapor tarafından alındı. Erken Bizans döneminde Kastabalalı akrobatların ün saldığı bilinmektedir.Beşinci yüzyıl başlarında Bizans İmparatorluğuna başkaldıran İsauralı Balbinos tarafından alınan kent, kısa bir süre sonra Anazarbus (Anavarza) Metropolisine bağlandı.Kent M.S. 431'de Efes'te yapılan konsile katıldı. M.S. 525-561 yıllarında meydana gelen iki şiddetli depremden önemli ölçüde etkilendi. Müslüman Arap ve Türk akınlarıyla birkaç kez el değiştiren Kastabala, 14. yüzyılda Ramazanoğullarının eline geçtiği zaman terk edilmiş durumdaydı. Kastabala'nın günümüze ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi sütunlu caddesi ve beş bin seyirci kapasiteli tiyatrosudur.
Bunun yanı sıra 6. yüzyıl Bizans dönemine tarihlenen, Roma yapılarından devşirme malzeme ile inşa edilmiş plan çokgen apsisli iki kilise, 13. yüzyılda Haçlı Seferleri esnasında yapılmış olan kale, Roma Hamamı, Stadyumu, kentin dört bir yanını çevreleyen nekropelleri (kaya oyma ve anıt mezarlar), kentin yaklaşık 5 km. kuzey doğusunda Ceyhan ırmağı üzerindeki su kemeri (akadük) kalıntısıyla Kastabala yörenin en önemli ören yeridir.
Karatepe Geç Hitit Ça-ğı'nda (M.Ö. 8.yüzyıl) Adana Ovası hükümdarı Asativatas tarafından, krallığını kuzeydeki vahşi kavimlere karşı korumak üzere, bir hudut kalesi olarak yaptırılmıştır. Kurucusundan dolayı Asativadaya adını alan bu yer. M.Ö. 725-720 tarihlerinde Asur kralı 5. Salamonsor veya M.Ö. 680 yılında Asarhaddon tarafından ele geçirilmiş, yıkılıp yakılmıştır.Yıkılan kale sur duvarlarının kalınlığı 2 ila 4 metre genişliğinde, kalenin iç ve dış duvarları ise 4 ila 6 metre yüksekliğindedir. Kuru, harçsız yapılan çift duvar arasındaki boşluk taş, moloz ve toprakla doldurulmuştur. Kalenin doğu-batı çapı 196 metre, kuzey-güney çapı ise 376 metredir. Kale, 18-20 metre aralıklarla tespit edilebilen 28, tespit edilemeyen 6 olmak üzere 34 adet dikdörtgen burçlarla tahkim edilmiştir.Tepenin zirvesinde, saray olduğu tahmin edilen iki tane yanmış bina harabesi ve zahire kuyuları mevcuttur. Kalenin, biri güneybatısında, diğeri kuzeydoğusunda olmak üzere iki kapısı vardır.Güneybatısındaki giriş kapısında kırık parçalarla ekli iki aslan heykeli vardır. Sağ ve sol yan odacıklarda esmer ve açık sarı, sert taneli bazalt taş bloklar üzerinde duvar kaplaması niteliğinde, o günün inanç ve yaşayışını sergileyen çeşitli figür rölyefleri (taş kabartmalar) ve aynı metin olmak üzere, karşılıklı Finike (çivi) ve Hitit hiyeroglif yazıları mevcuttur. Kapı içinde ise yaklaşık üç metre boyunda Fırtına Tanrısı'nın heykeli bulunmaktadır.
Kuzeydoğu kapısında insan başlı, aslan gövdeli, karşılıklı iki sfenks vardır. Sağ ve sol odacıklarda Güneş Tanrısı rölyefi ve diğer çeşitli rölyefler ile karşılıklı aynı metin olmak üzere, Finike(Çivi) ve Hitit hiyeroglif yazıları mevcuttur.Karatepe, 1946 yılına kadar bilim âleminin meçhulü olan bir yerdi. Saimbeyli'den koyun otlatmaya gelen çobanlarca tesadüfen bulunmuş ve öğretmen Ekrem Kuşçu tarafından Adana Müzesi Müdürü Naci Kum'a bildirilmiştir.1946 yılının ilkbaharında Alman arkeolog Bossert başkanlığında kazı çalışmalarına başlanır. Halen bu çalışmalar Halet Çambel tarafından yürütülmektedir. Yıkılan kale duvarlarının bir örneği doğu-batı istikâmetinde yeniden inşa edilmiştir.
Buradaki Finike (Çivi) yazıları sayesinde, önceleri tam çözülememiş olan Hitit hiyerogliflerinin okunmasına imkan sağlayan bir anahtar ele geçmiştir. Dünya üzerindeki Hitit yazıları ilk defa burada okunmuştur. Bu yazıların çözülmesiyle Anadolu'da M.Ö. 2000 yılına kadar giden hiyeroglif yazıların tamamı okunmuştur.
Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi'nin bulunduğu yer, Anadolu'daki diğer ören yerlerinden çok farklıdır. Burası, Aslantaş Barajı'nın yapılmasıyla üç tarafı baraj golüyle çevrili olup baraj gölü ve Andırın Ovası'na hakim bir tepede bulunmaktadır. Müze, bir yarımada şeklindeki burun üzerinde ve etrafı ormanlarla kaplıdır.Karatepe, Çukurova'yı Andırın-Göksun üzerinden İç Anadolu'ya bağlayan ve "Akyol" (Ağyol-Kocayol) diye anılan tarihi kervan yolunun üzerindedir. Bu yol; Hititlerden önce, Hititler döneminde ve Haçlı Seferleri sırasında kullanılmıştır. Yakın zamanlara kadar Yörüklerin göç yolu da olmuştur.Yerli halk, aslan heykellerinden dolayı buraya "Aslantaş" demektedir. Fakat ülkemizin diğer yerlerinde de pek çok Aslantaş vardır. Diğerlerinden ayırt edilmesi için, örene en yakın topografik noktanın "Karatepe" olmasından dolayı buraya "Karatepe-Aslantaş" denmesi daha uygun görülmüştür.
Ceyhan ırmağının doğu sahilindeki Domuztep’de Geç Hitit Çağına ait bir yerleşim alanıdır. Müzenin iki km kuzeyindeki Kum Kalesi Haçlılar tarafından yaptırılmıştır. Kale, bugün baraj gölünün suları altında kalmıştır.Buradaki yazılardan kısa bir örnek :"Adanava kralı ben Asitivandas'ım. Güneş ilâhı'nın adamı, Fırtına Tanrısı'nın kulu, Avarikos'un büyük yaptığı Adanava hükümdarıyım. Adanava memleketini doğusuna, batısına genişlettim. Komşu krallarla iyi geçindim. Karşı gelenleri ayağımın altına aldım, ezdim.Bolluk ettim. Açları doyurdum, huzur ve güveni sağladım. Silahlı erkeklerin gezemediği bu yerlerde genç ve güzel kadınların yalnız başlarına kirmen eğirerek huzur ve güven içinde gezmelerini sağladım. Kim, benim yaptığım bu kaleyi ve kapıyı yıkar, bu nizamı bozarsa Tanrı belâsını versin. Yalnız benim adım ölümsüzdür, güneş ve ay gibi.
Karatepe Kalesi yıkılmıştır; Kum Kalesi Aslantaş Barajı'nın göl suları altında kalmıştır. Aşılı Kalesi Keşiş vadisinde, Çardak Kalesi Değirmendere köyünde, Kalealtı ve Heçkeren Kaleleri Savrun vadisinde olup idarî sınırlarımız içerisinde bulunan kalelerdir.Esenli, Kalkan, Hörçün, Çem(Vannas), Kölete, Akdam Kaleleri ve Kırıkkale ise Kesik vadisindeki kalelerdir.Hemite, Bodrum ve Baba-oğlan Kaleleri tarih boyunca Kadirli'nin tabii sınırları içerisindeyken bu kalelerin bulunduğu yerleşim birimleri Osmaniye'ye, yine Savrun vadisinde bulunan Arpacık, Çürük ve Mazgaç kalelerinin bulunduğu yerler de Andırın'a bağlanmıştır.Karatepe ve Anavarza kaleleri hariç diğerlerinin ortaçağdan kaldığı sanılmaktadır. Bu kaleler üzerinde şimdiye kadar bilimsel bir çalışma yapılmamıştır.
alındı. Feke'deki Ermeni Baronluğu Anavarza'ya indirildi ve Kudüs yolunun emniyeti için burada Ermeni Prensliği kuruldu.1129'da Danişmentoğulları (Melik Ahmet Gazi, Melik Mehmet, Melik İsmail Yağıbasan) tarafından tekrar Türklerin hakimiyetine geçti. 1133'teki depremde büyük hasara uğradı. Bunun üzerine Ermeni Prensliği Sis (Kozan) Kalesi'ne taşındı. Bu tarihe kadar Doğu Çukurova'nın kaderine hakim olan Anavarza, bu tarihten sonra önemini kaybederek bir köy haline gelir. Halen varlığını Dilekkaya köyü olarak sürdürmektedir.1147'de 2. Haçlı Ordusu tekrar buraya hakim oldu. 1210'da Selçukluların eline geçti. 1243'ten 1515'e kadar Türk beylikleri arasında sık sık el değiştirdi. 1515'te Osmanlı hakimiyetine geçti.Bugüne kadar gelen Anavarza kalıntıları, asıl kale ve alt taraftaki surlar olmak üzere iki bölümdür. Kaleyi kuşatan surların doğu cephesindeki uzunluğu 1500 metreyi bulur. Yüksekliği 8-10 metre arasında değişen bu sur duvarları her 70 metrede bir olmak üzere 20 burçla desteklenmiştir. Dört kapısı vardır. Batıdaki kapı üç kemerli bir zafer takı şeklindedir. Kaleyi baştan başa kuşatan surlar çok uzundur.Anadolu'da bu kadar uzun bir dış surla savunulan kaleler yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan Anavarza Kalesi'nin Anadolu kaleleri arasında önemli bir yeri vardır. Duvarlar dıştan, küçük dörtgen kulelerle takviye edilmiştir. Kulelerin yüksekliği duvarların yüksekliğine eşittir. Kalenin iç tarafına giriş, küçük kapılardan yapılır. Kalenin iç kısmında birinci bölümde askeri kışla, Ermeni prensi Toros'a ait üç nefli kilise ve bazı Ermeni krallarına ait mezarlar vardır.İkinci bölümde askeri kışla ile ilgili odalar, depo odaları ve su tankları yer almaktadır. Her iki bölümün arasında kaya platformun üzerinde inşa edilmiş üçkatlı kule bulunur. Anavarza Kalesi Bizanslılar, Ermeniler ve Araplar tarafından onarım görmüştür.Anavarza'ya biri Alapınar'dan 12, diğeri Sumbas'ın gözünden 20 km. uzunluğundaki su kemerleriyle su getirilmiştir. Dikkati çeken su kemerleri Romalılardan kalmadır. Şehirde Korint biçimde altı sütunlu bir üçüncü asır zafer takı, Bizanslılardan kalma kaya kabartması vardır.
İkinci yüzyılın başlarında Romalılar tarafından bir manastır olarak yapılmıştır. Kadirli merkezinde bulunmayan sert taşlarla yapılmış olan bu manastırın doğu ortasına yine aynı sert taşlarla 5. yüzyılda Bizanslılar tarafından bir kilise ilâve edilmiştir.Bu kilisenin altı bodrumdur.Bodruma inen kapı, manastırın batı yönündedir. 1947-1948 yıllarında Prof.Dr. Halet Çambel tarafından yapılan kazı çalışmalarında, bodrumdan bol miktarda insan kemiği çıkartılmıştır.1133 yılında meydana gelen büyük depremde, kilisenin batı kısmı hasara uğramıştır. 1147'den sonra bölgeye hakim olan Haçlılar tarafından hasara uğrayan yerler mahalli yumuşak taşlarla tamir edilmiştir.Dulkadiroğlu Alaüddevle
Bozkurt Beyin, Sarı Kaplan namıyla anılan oğlu Kasım Bey, 1488 yılında bu kiliseyi camiye çevirerek "Alaüddevle Mescidi" adını verir ve caminin üzerini de kurşunla kaplatır.1563 yılında tutulan Karszülkadiriye sancak defterinde Ala Cami civarındaki mahalle "Ala Mescid" Mahallesi" olarak geçmektedir.
1691 yılında Rakka'dan (Suriye) firar eden aşiretler, Karszül-kadiriye Sancağı'nı tahrip ve yağma etmişler, bunun üzerine halk, civar sancaklara ve dağlara sığınmış, sancak merkezi boşalarak harabe haline gelmiştir. Bu olayın sonucunda, sadece Ala Cami ile çevresindeki 10-15 kadar kemerli bina ayakta kalabilmiştir. Bu binaların, bezirganlarla çevredeki aşiretlerin alış veriş merkezi olmasından dolayı buraya "Kars Pazarı" denilmiştir.1865 Islahatında Karszülkadiriye kazasının kurucusu Binbaşı Hüsnü Bey, harabe halindeki bu camiyi restore ettirmiş, minaresini onartmış ve tavanına da aydınlatmak için üç adet kandil zinciri taktırmıştır. Kurşun kaplamalar daha önceleri söküldüğü için, caminin üzeri bu defa oluklu kiremitlerle kapatılmıştır. Bundan sonra cami ve medrese olarak yeniden hizmete girer. Halk, Alaüddevle Camiine kısaca "Ala Cami" demiştir. Islahattan sonra ilk müderrisi ve hocası da Tozlulu Mustafa Hoca'dır.Alâ Cami, 1868 Zeytin Ermeni isyanında bir yıl "askerî levazım ambarı", 1873-1875 yılları arasında, yaz aylarında "aşar zahire ambarı" olarak kullanılmıştır.1865'ten 1924'e kadar aralıksız cami ve medrese olarak hizmet veren yapının içindeki